Ülkemizin birçok sorunu bulunmaktadır. İşsizlikten intihar edenler, geçinemeyenler, depremde hayatları alt-üst olanlar bu sorunların en ön plana çıkanlarının bir kısmıdır. Bu ve diğer sorunlarımıza çare bulmak zorundayız. Pekala bu çareyi bu sistem içerisinde nasıl bulabiliriz?
Öncelikle her konunun ayrı ayrı düşünülmesi gerektiğini ve çarelerin her konunun özel koşullarına uygun şekilde değerlendirilmesi gereklidir. Bu yazı sadece olayın bir kısmını kapsayan bir çözüm önerisidir.
Demokratik bir sistemde yaşıyoruz ve şu an Dünya üzerinde iyi bir hayatın mümkün olduğu ülkelerin neredeyse tamamı demokratik sistemle yönetiliyor. Bunun yanı sıra demokratik sistemi, insanın ister yaradılışından gelen olarak isterse de yaşam koşullarının doğal sonucu olarak düşünebileceğimiz özgür iradesine uygun bir sistem şeklinde görebiliriz. Zira demokratik sistemler dışındaki neredeyse her sistemde demokratik sistemle kıyaslayamayacağımız büyüklükte bir baskıdan ve zorlamadan bahsetmek durumunda kalıyoruz. Bu durum, demokratik sistemlerde her konuda özgür olduğumuz anlamına gelmez. Zaten böyle bir özgürlükte insanların sokakta birbirlerini öldürmelerine varabilir ve hiç birimiz durduk yere sokakta öldürülmeyi istemeyiz.
Demokratik sistemlerin en büyük eksikliği gücü ele geçiren popülist veya demagog diye nitelendirilebilecek siyasilerin yanlış uygulamalarıdır. Bunların önüne geçmek için oluşturulmuş güçler ayrılığı gibi mekanizmalar olsa da bunlar, bu tür zararlı politikacıların insanlara zarar vermesini engellemeye yeterli olmayabiliyor. Hem zararlı politikacıların sebep olabileceği zararları engellemek hem de kurumların daha iyi çalışmasını sağlamak için farklı önlemler alınabilir.
Güçler ayrılığı ilkesine göre yargı tamamen bağımsız olmalıdır. Bakan, başbakan, başkan / cumhurbaşkanı gibi siyasiler yargının iç işlerine doğrudan müdahil olmamalıdır. Sadece yasal düzenleme yaparak yargının kararlarına dayanak olacak yasaları çıkarma hakkı mecliste olmalıdır. Eğer yargıda sorunlu yapılar ortaya çıkarsa veya sorunlu işler yapan yargı mensupları varsa ve bunlar iç denetim mekanizmasında sağlıklı şekilde çözümlenmezse sadece bu gibi durumlar meclis çatısı altında oluşturulacak komisyonlarda veya diğer yapılarda soruşturulmalıdır.
Bağımsızlık konusu diğer kurumlar için de düşünülmesi gereken bir konudur. Olasılıklardan biri kurumları tamamen bundan sonra siyasi mekanizma olarak anacağımız milletvekilleri, bakanlar, başbakan veya başkan / cumhurbaşkanı gibi siyasilerin kontrolüne vermektir.
Bu durum da genellikle siyasi referanslarla veya siyasilerce atanan yöneticiler ve işe alımlarla sonuçlanmaktadır. Bu ise kurumlarda siyasi taraftarlığın liyakatin önüne geçmesine yol açmaktadır. İş yapmayı bilmeyen memurlar, arkasındaki siyasi güce güvenerek işe gelmeden maaş alanlar, yaptığı yanlışla insanların hayatını karartan çalışanların hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmesi gibi durumlar bu işleyişin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Siyaset öne geçtiğinde başka yaşanan bir durum da kurumlarda yapılan işlerin siyasi hayat göz önüne alınarak yürütülür hale gelmesidir ki bu da kurumların zarar görmesine yol açmaktadır.
Kurumların bahsedilen zararı görmesini engellemek ve yapılan işin değerli hale gelmesini sağlamak için siyasi mekanizmayı kurum içi memur alımlarına, atamalara ve yükselmelere karışamaz hale getirmek gereklidir. Yani kurumları okullar ve hastahaneler de dahil olarak özerkleştirmektir. Bazı çok küçük kurumlar büyüklüklerine göre kendileri özerk olan ilçe veya il başkanlıklarına bağlanabilir. Bütün kurumlar kendi çalışanını yönetmelikle oluşturulacak kurallara bağlı kalarak kendisi almalı ve çalışanlar yönetmelikle belirlenen kurallara göre yükselmelidir. Siyasi mekanizma sadece denetleme ve yasal düzenlemeyle işleyişi belirleme yetkisine sahip olmalıdır. Yani siyasi mekanizma yasa ve yönetmelikle, ki bunlar meclisin onayıyla hayata geçmelidir, işleyişi belirlemeli ve kurumları denetleyerek ve hesap sorarak onların işleri yasa ve yönetmeliklere uygun yapıp yapmadığını kontrol etmelidir. Bu da kurumların kendi içlerinde özerk olması anlamına gelir.
Özerk olduğunda da başka düşünülmesi gereken konular ortaya çıkar. Kurumların bir kısmı nüfusa göre veya il, ilçe veya kasaba olmak gibi durumlarda otomatik olarak açılmalıdır. Diğer durumlarda kurumların açılması ve kapatılması yapısına göre meclisin dörtte üç çoğunluğunun kararıyla, yapısının değiştirilmesi meclisin üçte iki çoğunluğunun kararıyla yapılmalıdır. Bu şekilde göreli kararlı bir hale getirmeden kurumlar süreç içerisinde göstermeleri gereken yeterli gelişmeyi gösteremez.
Düşünülmesi gereken konulardan başka biri yöneticilerin nasıl belirleneceğidir. Bazı kurumların yöneticileri veya genel müdürleri kurum içerisinden varsa koşulları sağlayan müdür veya müdür yardımcıları arasından yoksa koşulları sağlayan diğer personel arasından kura ile belirlenmelidir. Koşullar temel olarak derece, eğitim, kuruma hizmet yılı ve kurumda çalıştığı süre içerisinde kuruma sağladıkları katkılara göre aldıkları puan üzerinden ve yaptıkları hatalı işlerden puan kaybetme üzerinden belirlenmelidir. Kurumun büyüklüğüne göre koşulları sağlamak şartıyla ilk üç kişi veya birkaç kişi daha fazla kişi kuraya katılma hakkı elde etmelidir. Bu belirleme kurum çalışanlarının siyasi ilişkiler yerine işlerine daha iyi odaklanmalarına katkı sağlayacaktır. Müdürlerin ve müdür yardımcılarının belirlenmesinde de benzer bir yol izlenmelidir.
Memur alımları koşulları yasa ve yönetmelikle belirlenmiş olmak üzere kurum müdür ve müdür yardımcılarının inisiyatifine bırakılmalıdır. Bu alınan memurların kuruma sağladıkları katkıya veya zarara göre onları işe alan müdür veya müdür yardımcılarının puanları artırılmalı veya azaltılmalıdır. Memur alımlarında alınan memurlar kalıcı pozisyona geçmeden önce bir yıllık geçici pozisyona alınmalıdır ve bu süredeki alan görevlinin puanına etkileri kalıcı pozisyona kıyasla küçük bir katsayıyla çarpılmalıdır.
Bahsettiğimiz özerk yapı sayesinde hem kurumlar daha düzgün bir işleyişe sahip olur ve demagog benzeri siyasetçilerin kurumlara zarar vermesi engellenir. Kurumların denetimleri ise çoklu şekilde yapılmalıdır. Her kurum hem devlet içerisinde oluşturulmuş denetleme kurumları tarafından denetlenmeli hem de milletvekilleri de dahil olmak üzere siyasi mekanizma tarafından istenildiğinde denetlenebilmelidir. Ama bu bahsedilen denetim çoğu zaman eksik kalabilmektedir. Kurumların yaptıkları işlerin bazı özel bilgileri dışında, ki bunlar da yasayla belirlenmelidir, her işin bilgileri halka açık olmalıdır. Bu sayede sıradan vatandaş da dahil olmak üzere isteyen herkes kurumlar üzerine çalışabilmeli sorunlu durumları ortaya çıkarabilmelidir. Bu bilgiler denetleme kurumları tarafından değerlendirilmeli ve gerekli adımlar atılabilmelidir.
Belediyeler ise her şeyde özgür bırakıldıklarında sorunlu yapılara dönüşebilmektedir. Bunu ülkemizde yaşanan imar planı değişiklikleri, düzgün iş yapamayan şirketlere izin verilmesi gibi konulardan görebiliriz. Yaşadığımız depremlerde yıkılan binalar bize bunu açıkça göstermiştir. Bu durumun sağlıklı bir yapıya kavuşması için siyasi figür olan belediye başkanlarına bırakılan hayati düzeydeki konular belediyelerin ellerinden alınmalı ve devlet memurları tarafından yürütülmelidir. Hayati öneme sahip olmayan konularda belediyeler özerk olmalıdır. Ama belediyelerde yasa dışı işlerin olmamasını sağlayacak avukat, kamu yönetimi mezunları gibi çalışanların görevlendirilmesi mecburi tutulmalıdır. Tabii ki belediyeler de diğer özerk kurumlarda olduğu gibi yaptıkları işlerle ilgili bilgileri açık şekilde paylaşmalı ve özerk kurumların denetimi ile aynı şekilde denetlenmelidir.
Kurumların bütçeleri ise ikiye ayrılmalıdır. Birinci kısım personel giderleri olarak ele alınmalı ve bu bütçe doğrudan onaylanmalıdır. Zaten kurumun kurulması bu onayın baştan verilmesi anlamına gelir. Bazı kurumların personel sayısı aşırı yük olacak hale geldiyse meclis kararı ile azaltılabilmelidir. Bütçenini ikinci kısmı ise yatırım ve ihale ile yapılacak işler ile ilgili olmalıdır. Bu işlerin küçük bütçeli olanları meclis komisyonlarında karara bağlanmalı, büyük bütçeli olanları ise doğrudan meclisin onayı ile yapılabilmelidir. Buralarda harcanan paralar büyük oranda tüm milletin vergilerinden elde edilen gelirlerden elde edilen paralardır ve doğal olarak demokratik sistemde milletin onayı olarak nitelendirilebilecek olan meclis onayıyla bu paraların nasıl harcanacağı belirlenmelidir. Meclisin üçte iki çoğunluğuyla bu durumun karara bağlanması daha sağlıklı sonuçlanır.
Yorumlar
Yorum Gönder